Reddit’te “Avrupa’da Eşcinselliğin Yasallaşması” başlıklı, çeşitli ülkelerde eşcinsel ilişkilerin yasallaştığı yılları gösterdiği iddia edilen bir harita paylaşıldı. Kaynak olarak Wikipedia’nın gösterildiği harita, Twitter’da da “Osmanlı’nın batıya medeniyet dersi verdiği anlardan biri” mesajıyla paylaşıldı ve ilgili paylaşım 5 bine yakın beğeni aldı.
Haritada Türkiye’nin bulunduğu alanda eşcinsel ilişkilerin yasallaştığı yıl olarak 1858 yazılmış ve ülkenin, Avrupa’daki birçok devletten daha erken adım attığı iddia edilmiş. İddia konuyla ilgili çalışmalar yapan kurumların sunduğu veriler ışığında doğru. Osmanlı Devleti, eşcinsel ilişkiyi suç olmaktan 1858 yılında Tanzimat reformları kapsamında çıkardı. Öte yandan 1858 Ceza Kanunnamesinde eşcinselliğe ilişkin bir suç tanımlamasının bulunmuyor olmasını farklı perspektiflerle yorumlayan akademisyenler de bulunuyor.
Haritada yer alan tarihlerin önemli bir kısmı doğru
İddia konusu haritadaki verileri kontrol etmek için bakabileceğimiz ilk kaynak dünyanın çeşitli noktalarında yaşayan LGBTİ bireylerin sahip oldukları haklara ilişkin verileri bir araya getiren bir platform olan EQUALDEX. Konuyla bağlantılı bir diğer kaynak ise Aralık 2019’da yayınlanmış ILGA (International Lesbian Gay Bisexual Trans and Intersex Association) tarafından hazırlanan “State Sponsored Homophobia” başlıklı rapor.
Bu küçücük haritada aslında 60’ın üzerinde ülke yer alıyor. Bu ülkelerde eşcinsel ilişkilerin suç sayılmamaya başladığı tarihlere baktığımızda karşımıza şöyle bir harita çıkıyor:
Haritayı oluştururken hazırladığımız Excel dosyasına ulaşmak için tıklayın.
Haritadaki ülkelerde yapılan yasal düzenlemelerin hayata geçtikleri yıl baz alındı. Bu yasal düzenlemeler temelde “Sodomi Yasaları” olarak bilinen, belirli bir cinsel eylemi suç olarak addeden yasaların ortadan kaldırılmasını amaçlayan adımları ifade ediyor.
Avrupa’da bu adımı atan ilk ülkenin 1791 tarihi ile Fransa olduğu görülüyor. Fransa etkisinin hakim olduğu Andorra’nın da aynı sene Sodomi yasalarından kurtulduğunu görüyoruz. Fransa ve Andorra’yı 1793’te Monaco, 1795’te Lüksemburg, 1811’de Hollanda ve 1830’da Belçika izlemiş.
Belçika’nın hemen ardındansa 1858’de Osmanlı Devleti geliyor.
Diğer yandan bu harita ile iddia konusu harita arasında küçük farklar tespit etmek mümkün. Bu farklılıkların temel nedeni bazı ülkelerde yasal düzenlemelerin birkaç farklı aşamadan geçerek nihai şeklini almış olması. Biz ağırlıklı olarak ILGA’nın hazırladığı raporda yer verilen tarihleri baz aldık. Çünkü ILGA’nın raporunda yasal düzenlemelere doğrudan atıfta bulunuluyor ve bu yasal düzenlemeleri Google Translate aracılığıyla kontrol edebiliyoruz. ILGA verilerini EQUALDEX’tekilerle karşılaştırdık ve en makul olan tarihleri bir araya getirdik.
Peki 1858’de Osmanlı Devleti’nde ne oldu?
Konuyla ilgili Osmanlı Devleti’nin görece erken dönemlerinde bazı düzenlemelere rastlamak mümkün. Örneğin 1526 yılında yayınlanan Bozok Sancağı Kanunnamesi’nde eşcinselliğin yasal görülmediğine dair ifadelere rastlanıyor. Kanunnamedeki esaslar tarihte Osmanlı’nın ilk dönemlerinde Anadolu’da gördüğümüz ve 1515 sonrasında Osmanlı’nın egemenliği altına giren Dulkadiroğulları Beyliği’nin yöneticilerinden Alaüddevle Bozkurt Bey’in uygulamaya koyduğu bazı düzenlemelere oldukça benziyor. Bozok Kanunnamesi’nde “zina suçu”na ilişkin ibareler kapsamında ceza olarak ödenecek altın miktarı belirtilirken şu ifadeler de yer almış:
“…Ve eğer muhannes ise iki tarafa zina haddi (cezası) vuralar, eğer vurulmazsa zina cürmü (suçu) gibi her birinden -24 altın- alınır…”
Muhannes kelimesinin ise “kadınlaşmış erkek” anlamında dile getirildiği ifade ediliyor.
Benzer şekilde 1520 ila 1566 yıllarında hüküm süren Kanuni Sultan Süleyman döneminde hazırlanan Kanuni Kanunnamesi’nde de şöyle bir madde görmek mümkün:
“…Eğer şehirde Türk oğlancıkları döşek (zina) etseler -kadı tarafından- tazir edip (azarlanıp) her birinden 30 akçe cürm (ceza) alınır…”
Böyle bakınca Osmanlı Devleti’nde eşcinselliğin uzunca bir süre suç addedildiğini düşünmek mümkün. Öte yandan eşcinselliğin Osmanlı’da özellikle toplumun üst katmanlarında olağanüstü görülmediği de söylenebilir. Mahbub oğlanlar buna bir örnek. Yine ekseri seçkinlere hitap eden Divan şiirinde “sevgili”nin ille de karşı cins olmak zorunda olmadığını izleyebiliyoruz.
İzn alıp cuma namazına deyu mâderden
Bir gün uğrulayalım çerhi sitemperverden
Dolaşıp iskeleye doğru nihan yollardan
Gidelim servi revânım yürü Sadabâd’a.
Nedim Divanı’nda yer alan bu dizelerin muhatabı bir kadın olmasa gerek.
Yeniden yasal düzenlemelere dönelim. 1858’de ne oldu? 9 Ağustos 1858’de Ceza Kanunname-i Hümayunu yürürlüğe kondu. Tanzimat reformları arasında sayılabilecek bu ceza kanunu hazırlanırken, 1810 tarihli Fransız Ceza Kanunu’nun esas alındığı görülüyor. Fransa’da 1791’den itibaren Sodomi yasalarının yürürlükte olmadığını hatırlatacak olursak, Osmanlı topraklarına çeviri yoluyla giren bu yasalarda da eşcinsel ilişkileri suç addeden Sodomi yasalarından herhangi bir emarenin bulunmaması olağan. Bu açıdan Osmanlı tebaasının tümünün uymakla yükümlü olduğu, önceki ilgili hukuki kaideleri hükümsüz kılan modern bir hukuksal metinle, eşcinselliğin suç olmaktan çıktığı çıkarımına ulaşmak yanlış sayılmaz.
1858’den saltanatın kaldırdığı 1 Kasım 1922 tarihine kadar, Osmanlı Devleti bu konuda herhangi bir geri adım da atmamış. Eşcinsel ilişkilerin yasa dışı addedileceğine ilişkin bir yasal düzenlemeye, Cumhuriyet döneminde de rastlanmıyor.
ILGA tarafından hazırlanan “Dünyada Cinsel Yönelim Yasaları” başlıklı haritada günümüzde Türkiye’nin konumunda ilginç bir ayrıntı dikkat çekiyor.
Dünyanın birçok yerinde cinsel yönelime dayalı ayrımcılığa karşı düzenlemeler için mücadele veriliyor. Yine de azımsanamayacak sayıda ülkede, yetişkin bireylerin rızasına dayalı eşcinsel birliktelikleri yasaklayan ya da suç sayan düzenlemeler mevcut. Türkiye’de ise böyle bir düzenleme bulunmuyor. Öte yandan bireylerin cinsel yönelimleri nedeniyle ayrımcılığa maruz kalmasının önüne geçebilecek, önleyici bir bir düzenleme de yok.
İddiaya ilişkin farklı yaklaşımlar da mevcut
Elif Ceylan Özsoy tarafından kaleme alınan “Decolonizing Decriminalization Analyses: Did the Ottomans Decriminalize Homosexuality in 1858?” başlıklı makalede konuya ilişkin alternatif bir perspektif sunuluyor. Özsoy, 1858’de Osmanlı Devleti’nde eşcinsel ilişkilerin suç kapsamından çıkarıldığına ilişkin tezlerin neo-oryantalist bir bakış açısıyla geliştirildiği düşüncesinde ve bu bağlamda ele alınan ülkedeki hukuki çerçevenin göz ardı edildiğini ifade ediyor. Eşcinselliğin suç kapsamından çıkarılmasını yalnızca özel alandaki eşcinsel ilişkilerin yasal kapsama alınmasından ibaret gören bakışın sahih bir ölçüt olmaması gerektiğinin altını çizen Özsoy, bu bakışı Batılı yasa anlayışının bir ürünü olarak görüyor.
Teyit’in ulaştığı Tarihçi Tolga Gerger ise her ne kadar 1810 tarihli Fransız Ceza Kanunu 1858 ceza kanunnamesinin esasısını teşkil etmiş olsa da kanunnamenin direkt olarak oradan alındığının söylenemeyeceğini belirtiyor. Osmanlı Devleti’nin Hanefi geleneğinden geldiğini ve Ebu Hanife’nin, “eşcinsellik ve livata fiilini zina suçunun dışında ayrı bir suç olarak belirttiğini” ifade eden Gerger, Osmanlı kanun belirleyicilerinin evlilik dışı ilişki ve cinsel suçların cezalarını birbirinden ayrıştırırdığını söylüyor.
Gerger, Tanzimat Devri 1849, 1851 veya 1858 tarihli ceza kanunlarında livata ile ilgili bir düzenleme olmamasının eşcinselliğin direkt olarak serbest bırakılması anlamını taşımadığını söylerken bunun nedeni olarak ilgili suçun ceza kanununda yer almamasının klasik cezaları ötelemeyeceğine dikkat çekiyor. Bu noktada son olarak Gerger, 1858 Ceza Kanunu’nun aslında çok ciddi bir ikilik de yarattığı ve 1864 Nizamiye mahkemeleri kurulunca da tam anlamıyla bir ikiliğin söz konusu olduğu fikrinde.
Bu perspektiflerle analizde izlenen bakış açısının tartışmalı olduğu söylenebilecekse de iddianın Avrupa geneline dair bir haritayla birlikte öne sürüldüğü görmek ve iddia ile birlikte bu bölgedeki yasal normlar açısından karşılaştırmalı bir perspektifin sunulmaya çalışıldığını anlamak mümkün. Analize konu olan bu iddianın bağlamının Özsoy’un makalesinde dile getirilen ve Gerger’in yorumlarında belirttiği tartışmalarla daha derinleştirilmesi gerektiğini de görüyoruz. Yazıda yararlandığımız ILGA ve EQUALDEX gibi kurumların belirli bir metodoloji dahilinde ulaştığı ve karşılaştırmalı bir analiz için kullanılabilecek yıl verisinin ülkeler özeline inildiğinde ihtilaflı olabileceğini görebiliyoruz. Öte yandan farklı ülkeler için benzer metodolojiler izlenerek toplanan verilerin yine de anlamlı olduğu fikrindeyiz.
(Teyit .org)
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.